İki tane ayyaş…
29 Mayıs 2013 Çarşamba, 09:23:35 Güncelleme:14:34:29
Umur Talu
Başkası sizi nasıl yaftalamışsa, sıra epeydir sizde.
Hani Meclis iradesi şeydi; şimdi dilediğinize iki tane ayyaşın yaptığı yasa, dilediğinize iki serkeşin oturduğu koltuk deyin.
Demokrasi gibi; elinizin değdiği, gönlünüzün çektiği, bindiğiniz, indiğiniz, aldığınız, tükettiğiniz, sakladığınız, rantına jantına, faizine maizine yandığınız“Gavur icadı, gavur malı” ne varsa; içine alkol de karışmıştır; öyle ya.
Bir ayyaşın yazdığı kasideler, rubailer, taşlamalar, şiirler vardır; bir başkasının öyküsü, romanı.
İki ayyaş bir şey icat etmiş, üç ayyaş bir haksızlığa isyan etmiştir.
Öyle ya, her “ayyaş”, kadın-erkek çalışanlara küfür edip mobbing uygulayıp sonra karşınızda kuzu gibi, üzerine yazılmış ezik müsvedde kağıdı formatında kıvranan, kıvrılan “muteber gazeteci” kılıklı soytarıdan olmuyor!
“Dinin yasaları”, inanç dünyalarını değil, farklı inanan, farklı düşünen, farklı yaşayanlar da dahil, herkesin hayatını belirleyecekse, seçimlere, (öyle şûralar dışında) Meclis’e, siyasete, böyle alengirli ekonomilere, finanslara, rantlara ne gerek var!
Nasılsa, şurada ağaçları dozerleyip alışveriş merkezi dikin, şurada kepçeleyin rant yaratın, dünyalık için birbirinizi yiyin, İncirlik’e Amerikan atom bombası doldurun, Kürecik’e NATO kalkanı yerleştirin, ecdada övgü düzün ama tarihi topraktan ve yerin altından bile kazıyın, basın biber gazını diyen yasalar da vardır!
Yasaya uymadı, baktık olmadı, küseriz!
Çocukları seviyorsunuz ya…
Al Şakran Cezaevi.
İsmail Saymaz’ın Radikal’deki haberinde, Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi raporu.
Gözü yaralı çocuğu alıp kör etmişler ki, dünyanın kötülüklerini iki gözüyle de görmesin.
Fıtık hastasını dövmüşler ki, şifa bulsun.
Çoluk çocuk sahibi infaz memurlarının, kendi evlatlarını seven ellerinin en koyu, en yoğun, en şiddetlisinden şefkatini yüzlerinde, bedenlerinde görmüşler.
Hortumla vurmuş ki ikinci müdür, birer çiçek olan çocuklar sulansın, büyüsün.
Çocukları hücrelere tıkmışlar ki, gün eksilmesin pencerelerinden.
Fıtık hastası çocuk bu sevgi, şefkat ve iyilikten bunalmış; deterjan içivermiş.
***
Al Antalya L Tipi.
Pozantı Cezaevi’nde tecavüz, şiddet mağduru çocuklardan buraya sevk edilenin başına gelen yine aynı.
Başka çocukların da.
Van’da da.
İşkence, tecavüz.
Hem de önce çocuk koğuşunda; sonra 18’inde büyükler arasında.
Elbet şiddet, çocuğu Türk-Kürt ayırmıyor.
Ama bir şiddet türü var ki, o intikam diye, Kürt çocuğu da ayırıyor buradaki gibi.
Devlet ile örgütün barışı, bu çocukların hayatına uğramıyor bile.
Çünkü zayıf, savaşta da zayıftır, barışta da.
En alttaki, en ezilen; tüm kimliği ve kişiliğiyle çiğnenmeye her hal ve şartta müsait ve müstahaktır.
Kendi haklarını haklı olarak talep eden infaz memurlarının kimi, bu çocukların çocuk ve insan haklarına taciz ve tecavüzde beis görmez.
Ezilen, hırpalanan alttaki kimi asker, fıtık hastası çocuğu tekmelerle dövmekte bir mani görmez.
Yoksullukların, şiddetin içinde yuvarlanıp cezaevine düşmüş olan adam; yoksulluğun, şiddetin kıydığı bir çocuğun iliğini dahi çıkarmakta tereddüt etmez.
***
Çocukları seviyorsunuz ya…
Alın size, çocuklar!
Futbol sahasındaki 14 yaşında çocuğun da copla kırılacak bacağı var.
***
Sorun şu:
Hükümet ve devlet, kendine karşı suçlarda müthiş takipçi.
Devlet içindeki savaşların da hesabı soruluyor bazen.
Tamam.
Hatta devlet-hükümet adamları, kendilerine eleştiren liseli çocukları iki yıllık hapislerle yargılatan, yıllarca tutukluluğa mahkum eden kanunlara da sahipler.
Ama devletin insana karşı suçlarını örtmekte, eritmekte, yok etmekte müthiş bir devamlılık var.
Çünkü devlet büyük, insan küçük!
Hele çocuk; çocuk işte.
Yaşken eğeceksin ki, kuruyup gidecek.
Fikri hür, vicdanı hür bir…
Burası demokrasi. Düşünce ve ifade özgürlüğü var; örgütlenme özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü var.
14 yıllık Deniz astsubayı. Eşi 7 aylık hamile.
Twitter’da askerin özlük ve insan haklarıyla ilgili yazışmalar yapmış, hakaretsiz mesleki serzenişlerde bulunmuş.
Şimdi 6 aydan 3 yıla hapisle dava açılmak üzere.
“Astlık üstlük münasebetlerini zedelemek, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir ve tezyif edici fiil ve harekette bulunmak”tan.
14 yaşında bir çocuk olarak askeri okula teslim edilen, çocukken teslim alınan…
Dört yıl okul, ardından 14 yıl hizmet eden insanın hakkı bu.
Hakkı susmak, yutkunmak, sinmek, boyun eğmek, köleleşmek, gördüğünü, bildiğini ve herkesin görüp bildiğini dahi söyleyememek.
Hakarete, küfre, aşağılama önünde esas duruş.
Çocuğunun, karısının dahi ötekileştirilmesine katlanmak.
Bu kadar da olmaz… bunlar yanlış, demeye kalkarsa da, boynunu uzatmak; kıldan incedir diye.
Münasebet zedelemek hep alttakilere mahsus.
Hiç astlık üstlük münasebetlerini zedelemekten mahkum bir üst, bir üstün insan gördünüz mü?
Ne münasebet!
O üstündür; döver, küfreder, aşağılar, kölesin der; münasip kaçar.
Cumhuriyetçi yahut muhafazakâr demokrat, twitter neyin üzerindeki tüm düşünce özgürlüğü aşıklarına da duyurulur!
***
Ankara’da namluyu kendine çeviren uzman çavuştan sonra kaç oldu, son zamanlarda intihar eden “alttaki askerler”?
İçki insanı için için öldürüyor ya; belki bir tür askerlik de öyle.
Sınırlasanıza bu şiddeti o vakit!
Belki bu disiplin yasanız kalbi yoruyor; belki bu haksızlıklar ruhu tüketiyor.
Bir ayyaş sabaha ayılsa bile; silahı şakağına, tüfeği çenesine, ilacı damarlarına, bıçağı bileğine, ipi boynuna dayamış bir asker bir daha ayağa kalkamıyor hem.
Var mı bir diyeceğiniz!